BAHAR YORGUNLUĞUNA NASIL SON VEREBİLİRİM?
Yüksek öğrenimime hazırlık okuyarak başladığım günlerde, kısa ama tanımlayıcı bir kelime daha öğrenmiştim. Bu kelime İngilizce “SAD” idi. Bu kelime hâlen; yorgun, mutsuz, tükenmiş ve kötü bir rûh hâlini ifade eden bir kavram olarak oldukça yaygın bir kullanıma sahiptir.
Daha sonra, psikolojik danışmanlıkla ilgili derslerimizi görmeye başladığımızda bir şey dikkatimi çekmişti. Bahar yorgunluğuna ve mevsimsel depresyona bağlı tükenmişliği ifade eden klinik bir tanı ilginç bir kısaltmayla önümde duruyordu. İngilizce olarak, “Mevsimsel Depresyon: Seasonal Affective Disorder” adı ve tanısıyla ifade edilmekteydi. Bu tanının ilk harflerine baktığımda SAD kelimesinin akrostiş yapılarak kısaltıldığını fark ettim;
Seasonal : Mevsimsel (Mevsime Özgü, Mevsime Bağlı)
Affective : Etkili
Disorder : Bozukluk (Hastalık)
Bu klinik tanıyı popüler anlamda bizler “Bahar Yorgunluğu” olarak tanıyor ve biliyoruz. İşte bu yazımızda Nevrastani (Mesleki Tükenmişlik) ile Mevsimsel Depresyon (Bahar Yorgunluğu) arasındaki ilişkiye değinmeye ve böylece gerek kendimizi gerekse çocuklarımızı anlamaya yönelik faydalı bilgileri sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Tükenmişlik Sendromu
Nevrastani (Tükenmişlik Sendromu) bir çeşit sorumluluklarını yerine getirme konusunda tükenmişlik sendromu olarak, kısaca kişinin kendisine büyük hedefler koyup daha sonra istediklerini elde edemeyip hayâl kırıklığına uğrayarak, aşırı yüklenme sonucu yıpranması, psikolojik ve fizyolojik olarak yorulması, bitkin düşmesi; sonuç olarak ta yorulduğunu ve enerjisinin tükendiğini hissetmesi olarak açıklanabilir.
Belirtileri: Özellikle öğrenciler arasında da sık görülen bu tükenmişlik sendromunun belirtileri duygusal, fiziksel ve zihinsel belirtiler olmak üzere 3 grupta toplanabilir.
Duygusal Tükenmişlik Belirtileri: Depresif (olumsuz, karamsar, kötümser) duygulanım, kendini desteksiz ve güvensiz hissetme, düşük benlik saygısı, ümitsizlik, evdeki ve okuldaki gerilimin veyâ tartışmaların artışı, kızgınlık, sabırsızlık, huzursuzluk gibi negatif duygularda artış; nezâket, saygı ve arkadaşlık gibi pozitif duygularda azalma olarak sıralanabilir.
Fiziksel Tükenmişlik Belirtileri: Kronik yorgunluk, bitkinlik, güçsüzlük, enerji kaybı, yıpranmışlık, hastalıklara daha hassas olma, bağışıklık siteminin bozulması, kolay hasta olma, sık sık tekrarlayan baş ağrıları, bulantı, kas krampları, bel ağrısı, uyku bozuklukları gibi değişik sorun ve yakınmaları içerir.
Zihinsel Tükenmişlik Bulguları : Doyumsuzluk, kendine, işine/ödevine ve genel olarak yaşama karşı negatif tutumlar içerebilir. Sonuçta da işi/ödevleri veyâ sınav hazırlıklarını tamamen bırakma, savsaklama gibi davranışlarla devam edebilir.
Tükenmişliğin Nedenleri
Nevrastani, şaşırtıcı bir şekilde, işine yeni başladığında çok daha heyecânlı ve istekli olan çalışanlarda daha fazla görülmektedir. Bu durum, uzmanlar tarafından bu kişilerin ilk heyecânlarıyla çok fazla enerji harcayarak kısa zamanda tükendiklerine bağlanmaktadır. Bu tip çalışanlar genellikle kısa zamanda çok büyük başarılar kazanacaklarına inanırlar; fakat zaman geçtikçe amaçlarına ulaşamadıklarında heyecânlarını yitirirler. Sonuç olarak gerçeği kabûllenmek ve hedeflerini düşürmek yerine, hayâl kırıklığına, tembelliğe, eylemsizliğe sürüklenirler.
Sonuç: TÜKENMİŞLİK!
Bu sendromun oluşmasında oldukça etkili 3 durum dikkatleri çekmektedir:
Rol Çatışması: Birbiriyle çakışan sorumluluklar taşıyan öğrenci ve veliler, öncelikleri önem sırasına koyarak sorumluluklarını sıralamak yerine, her şeyi aynı düzeyde iyi ve mükemmel yapmaya çalışabilirler. Bu durumda da yorgun düşerler ve sonuç yine “Tükenmişlik” olur.
Rol Belirsizliği: Öğrenci kendisinden iyi bir kariyer portresi çizmesinin beklendiğini bilir ama kendisine rehberlik yapacak ya da model olacak biri olmadığından, bunu nasıl başaracağından emin olamaz. Dolayısıyla bu tip öğrenciler zamanla, kendilerine faydalı olacak hiçbir şeyi başaramadıkları, veyâhut ta başaramayacakları kanısına kapılırlar.
Aşırı Yüklenme: Hiç kimseye hayır diyemeyerek altından kalkabileceğinden çok daha fazla sorumluluk yüklenen öğrenci ve veliler de sonuç olarak tükenme noktasına gelebilir. Bunların dışında çalışma ortamıyla ilgili bâzı problemler de strese ve kişinin kendisini yaptığı işte kendini mutsuz hissetmesine sebep olabilir. Bu problemlerden başlıcaları şunlardır:
- Aşırı ödev / iş yükü,
- Soru çözümü / iş yükü yanında dinlenme zamanlarının az olması,
- Kaynakların yetersizliğinden kaynaklanan farkı kapatmak için sarf edilen bireysel kontrolsüz ve plansız uğraşıların ve harcamaların daha da yıpratıcı olması,
- Aşırı denetim, damgalanma ya da her ikisi,
- Mükemmeliyetçi olmak ya da mükemmeliyetçi bir psiko-sosyal ortamda yaşamak,
- Savruk, plânsız, programsız eğitim ve yönlendirme,
- Yapabildiklerine sahip çıkma duygusundan yoksun olma,
- Düşük benlik saygısı
- Dozunu aşan öz-eleştiri,
Tükendiğinizi Hissettiğinizde Ne Yapmalısınız?
Tükenmişlik Sendromu ile başa çıkmak, başlangıçta kişinin kendi çabalarıyla mümkün olabilecekken, daha ciddi durumlarda problemi halletmek için başka bir takım yöntemler uygulanmaktadır. Bu yöntemlere değinmeden önce kendi kendinize bu problemle nasıl başa çıkılabileceğinize göz atalım. Bir çok uzman, tükendiğini hisseden kişinin, kendisine bir takım sorular sorması gerektiği düşüncesinde hem fikirdir.
Öncelikle, yorgunluk hissinizin ne zaman başladığını hatırlamaya çalışın. Bu yorgunluk hissi ne zaman hayâtınızda önemli bir yer tutmaya başladı? Okul veyâ dershane arkadaşlarınızla olan ilişkilerinizde, hangi noktadan sonra kişisel hoşgörünüzü kaybettiniz? Bulunduğunuz etüt çalışmalarında veyâ grup çalışmalarında sorumluluğunuzun ne olduğunu tam olarak biliyor musunuz?
Bu sorulara verilecek cevaplar kendinizi daha iyi hissetmenize, değerlerinizi ve önceliklerinizi yeniden yapılandırmanıza yardımcı olacaktır. İkinci adım ise, hayâtınızda bâzı değişiklikler yapmak olabilir.
Sorumluluğunuz, sizin için cazibesini kaybettiğinde tarzınızı veyâ yükümlülüklerinizi ya da en azından sıralamalarını değiştirmek faydalı olacaktır. Kim bilir belki de ara verme ve dinlenme zamanı gelmiştir! Bu tarz kişisel önlemler dışında daha ciddi yöntemler bulunduğundan bahsetmiştik. İşte size bu konuda bâzı altın tavsiyeler:
- Hatâ yaptığınız zaman veyâ acı bir darbe yediğiniz zaman çok uzun süre arkanıza dönüp bakmayın! Hatâlarınızı düşünmekle ve kendinizi suçlamakla gelişiminizi yavaşlatmış olursunuz. Hatâ yapmak gelişimin doğal bir parçasıdır. Hatâlarınızı üstünüzden silkeleyip atın!
- Âilenizle, sevdiklerinizle zaman geçirmeyi aslâ ihmâl etmeyin! Yorucu çalışmalarınızı bu şekilde ödüllendirin. Güzel düşünceler üzerine yoğunlaşın. İlhâm kaynaklarınız olsun. Endîşelere zihninizde yer vermeyin. Korkuya kapılmanıza gerek yok. Güzel görürseniz, güzel düşünürsünüz, güzel düşünürseniz hayâtınızdan zevk alırsınız.
- Beden diliniz canlı olsun. Duruşunuz sizi ifâde etsin. Ancak gurura ve kibire kapılmayın. Barışçıl ve sempatik olun. Paylaşmayı bilin ve sevin. Kıskançlık duymayın. Çünkü hırs kontrolsüz vahşi bir ata benzer. Bu nedenle gizil güçlerinizi evcilleştirin.
- Yakınmaktan, kendinizi eleştirmekten, kendinizi aşağılamaktan, başkalarının duygularını sömürmekten vazgeçin. Her gün yeni bir dirilişle problemlerinizin üzerine yürüyün ve tekrar deneyin! Karamsarlığa kapılmayın!
- Ara sıra rutin hayâtınızın dışına çıkın. Sıradışı yenilikler yapın. Önemli günlerinizi unutmayın. Ufacık sürprizler yaparak sevdiklerinizi mutlu edin! Bayağılaşmayın! Pasifleşmeyin! Sıradan, ortalama bir insân olmayın!
- Yarın ki problemlerinizi görmezlikten gelin, bırakın orada sizi beklesinler! Sâdece bugünün problemleriyle savaşın! Aslâ bugünün işini yarına bırakmayın. Çünkü bütün yarınlar, zâten kendi problemlerini yüklenmiş bir şekilde gelecektirler. Bu sizi üzmesin, telaşlandırmasın! Her güne yeni bir enerjiyle ve taze bir sinerjiyle başlayın!
- Kendinize ve başkalarına sanki bu gezegende son gününüzdeymiş gibi davranın! İz bırakmaya çalışın! Yaşamınızı güzelleştirin! Âdetâ giderayak nasıl güzellikler bırakabilirim diye düşünün! Bu duygu durumu, yaşam kalitenizi artıracaktır!
- Gülümseyin! Küçücük şeylerle mutlu olmayı bilin! İletişime açık olun!
- Ayrıntıları ve ailenizi aslâ ihmâl etmeyin. Hiçbir işinizi yarım yamalak yapmayın. Çünkü bu yarım yamalak işler bir gün mutlaka [daha içinden çıkılmaz bir hâlde] daha büyük bir sorun olarak karşınıza tekrar çıkacaktır. Her gün mutlaka 2-3 tâne meyve yiyin. Bu sinir siteminiz ve rûh sağlığınız için çok önemlidir. Bol bol su içmek, bitki çayları içmek, uyku düzenine dikkat etmek, sık sık duş almak, doğal vitaminler (Lesitin, Supradyn, Pharmaton) kullanmak son derece faydalı olabilecektir.
- Sabırlı olun! Ne pahasına olursa olsun, yolda olun! Her zaman bir şeyler kazanabilmenin mücadelesini verin!
- Zamanınızın çalınmasına da aslâ izin vermeyin. Hayâllerinizin sabote edilmesine müsaâde etmeyin. Unutmayın! Mutluluk dışarından alabileceğiniz bir nesne değildir! Mutluluk içimizdedir! Ona kendinizden bir şeyler vermemiz ve katmamız gerekir! Onu yaşatırsanız; ancak o zaman doya doya yaşarsınız.!